Sevgili dostlar,
Referandum “sath-ı mailine” girdik. (Çok sevdiğim bir kelimedir eski siyasetçiler çok kullanırlardı yani “eğimli yüzey” anlamındadır ve demek ister ki seçim sürecinin tekerleği bir kere bu yüzeye girerse dönüşü yoktur)
Tabi bu eğimli yüzeye girmemizle beraber milli sporumuz olan birbirimizin gırtlağına sarılma turnuvalarımız da törenlerle başladı.
Şu yazıyı yazarken bile elim hep silme tuşunda çünkü artık normal hayatınızda üzerine laf söylediğiniz herhangi bir şey, siyasetle alakalı olmasa bile hemen bundan nem kapıp üzerinize atlamaya hazır kalabalık bir kesim var. Desem ki “Evet, sabah kahvaltısı yapmak çocuklar için çok önemlidir” birileri çıkar der ki “Baah Baah, yakaladım, demek sen Evet oyu için psikolojik bilinçaltı yapıyorsun”. Bunun tersine “Hayır kahvaltı yapmak değil o kahvaltıda neleri yediğin önemlidir” desem bu sefer de “Vaayyy hain demek oyun Hayır öyle mi” diyecek hiç de azımsanmayacak derecede insanımız vardır.
Ne yapalım bizim de işimiz yazıp, çizip, öğretip, anlatmak risk olsa bile yapmak zorundayız. (Bu arada bu ülkede binlerce farklı alanda uzmanlarımız var ama dikkat ederseniz hiç sesleri çıkmıyor çünkü korkuyorlar ve aman ürkütmeyelim vakvakları felsefesini takip ediyorlar)
Neyse gelelim bugünkü konumuza.
İnsanlar nasıl oy verir ve Algı yönetiminin bu alandaki bulguları nelerdir kısaca bir bakalım.
1) Şaşırtıcı olaylar insanların duygusal durumlarını güçlendirir. Oy vermeden hemen önce yaşanan şaşırtıcı ve beklenmeyen olayların insanların oy verecekleri kişiye yönelik duygularını güçlendirdiği gözlemlenmiştir. Bu o kadar ilginç bir etkidir ki seçimden önce Milli Futbol takımı normalde hiç kazanma şansı verilmeyen bir maçta sürpriz yapıp kazansa, bu seçimlerle alakasız olay bile insanların oy verme duygularını etkiler. Bu sebeple siyasi kampanyalar en skandal bilgileri ve en sürpriz çıkışları sandığa gitmeye en yakın zamanda ortaya çıkarıp tezgahın üstüne koyarlar.
2) Öfke arttıkça insanlar artık bir adayın veya konunun detaylarıyla ilgilenmezler. Ön yargılar hemen devreye girer ve insanlar öfkelerini dindireceklerini umdukları doğrultuda hiç düşünmeden hırsla oy verir. Kampanya esnasında insanlarda karşı görüşe yönelik öfke üretilmesi işe yarar çünkü öfkeli insanlar oy verecekleri kişi ve konudaki çelişkileri artık göremezler. (Öfkeden gözüm döndü kelimesi hayatın her alanında geçerlidir)
3) Yapılan araştırmalar endişe duyan insanların bağlı bulundukları siyasi fikirden çok karşılarına çıkan en güçlü imaja sahip adaya oy verdiklerini gösteriyor. Yani endişeli insanlara fikir, mantık falan sunmamak ve onların karşısına güvenebilecekleri ve kendilerini koruyabileceklerini umacakları güçlü imaja sahip bir aday çıkartmak lazımdır. Bu sebeple her ne kadar referandumlarda insanlara sorulan bir soruysa da aslında mücadele genelde liderler arasında geçecektir ve endişeli insanlar kendilerini koruyup kollayabileceğini umdukları en güçlü figüre eğilim göstereceklerdir. Yani fikirler değil kişiler önemlidir. Dünyanın en zeki ve yetenekli insanı eğer güçlü bir imaja sahip değilse kendisinin onda biri zekaya ve yeteneğe sahip olmayan ama güçlü bir imaja sahip aday tarafından çekirdek gibi yenecektir. Hele karşıdaki kişi hem zeki ve yetenekli hem de güçlü imaja sahipse işler çok zorlaşır.
4) Aşırı korku faktörü aslında söylendiği gibi seçimlerde pek etkili değildir. Bu lafları eden ve siyasi uzman geçinenlerin çoğu öfke ve endişe duygularını aşırı korkuyla karıştırıp analizlerini buna göre yaparlar ve yanlış yaparlar. Korkan insanlar siyasetçilerin istediğinin tam tersine çok daha dikkatli ve ölçüp tartarak oy verir. Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda büyük korku yaşanan toplumlarda yapılan seçimlerde insanların adaylar veya konular hakkında çok daha fazla bilgi talep ettikleri ve İnternette bu konularda bilgiler veren siteleri tıklayıp, televizyonlarda siyasi programları daha fazla takip ettikleri gözlemlenmiştir. Yani fikirlerinize pek güvenmiyorsanız ve kampanyanızı sadece basit duygusal propagandaya dayandırmışsanız çok korkan insanlar işinize yaramaz. Buradaki ince ayar insanları çok korkuya ve dehşete sürüklemeden belli bir düzeyde endişelendirmek ve bazen de öfkelendirmektir.
5) Oy verme eyleminin kendisi bile insanlar üzerinde etki eder. Mesela en son İsrail’de yapılan bir araştırmada insanlar oy vermek için sandığın başına gitmeden önce ve oy verdikten hemen sonra kan tahliline sokulmuşlardır. Bu testlerde, oy veren insanların kanlarındaki Kortizol seviyesinin oldukça yükseldiği görülmüştür. Kortizol bir stres hormonudur ve insanların düşünme kapasitelerini etkiler. Streslendiğiniz zaman düşünceleriniz ister istemez zayıflar. Bu şu demektir, siz tüm kampanyanız boyunca dünyanın en güzel ve mantıklı fikirlerini sunsanız bile seçmen sandığın başına gittiği zaman heyecandan bunların hepsini unutur ve aklında sadece kulaktan dolma en basit propaganda lafları kalır. O stresli durumdan kurtulmak içinde hemen mührü basar ve çıkar.Kısacası propagandanızı basit ve en düşük zeka seviyesine göre yapmanızın sebebi insanların aptal olması falan değildir çünkü en dahi profesörün bile kanındaki Kortizol seviyesi arttığı zaman düşünme kapasitesi azalır.
6) Anket firmalarının verdiği sonuçların insanlar üzerinde genel bir etkisi varsa da esas etkilediği insanlar genelde pek gündeme getirilmez. Anket firmalarının esas etkilediği insanlar anketin yapıldığı insanların kendileridir, çünkü etkili sorular insanların düşüncelerini değiştirebilir. Burada çok zekice bir propaganda imkanı vardır. Çok iyi birkaç anket firmasıyla anlaşırsınız ve bunlar binlerce kişiye özel dizayn edilmiş sorular sorarlar. Amerikalılar bu tip sorulara “loaded question” yani yüklü soru der. Yani anket yapıyoruz bahanesiyle size öyle bir soru sorulur ki kendi görüşlerinizi sorgulamaya başlar hatta vereceğiniz oyu bile değiştirebilirsiniz. Bu işin güzel tarafı kimsenin propaganda yaptığınızı fark etmemesidir.
7) İnsanlar gelecekle alakalı umutlardan çok gelecekte kendilerini bekleyen tehditlere daha çok dikkat kesilirler. Bu sebeple propagandalar genelde insanları endişelendirme amacıyla yapılır. Kısacası olumsuz duygular, olumlu duygulardan daha fazla propaganda değeri taşır. Seçim kampanyalarında kanın gövdeyi götürmesinin sebebi budur. Yani siz ne kadar çok ılımlı, olumlu ve gelecekteki güzel günlerden bahseden bir kampanya yapıyor olsanız da eğer rakibiniz seçmenlere gelecekte onları bekleyen alevli cehennemlerden bahsederse, insanlar ister istemez sizin güzel gün vaatlerinize değil alevli cehennem mesajlarına dikkat kesileceklerdir. Arabayla yolda giderken güzel bir manzarayı gören çok az şoför arabayı yavaşlatıp bakar ama bir kaza görünce çoğu şoför yavaşlayıp dikkat kesilir. Aynı mantık seçimlerde de geçerlidir.
Toparlarsam her tür seçimde yapılan Algı Yönetimi uygulamaları Sürpriz, Skandal, Öfke, Endişe ve Negatif gelecek tasvirleri üzerinde inşa edilir. Fikirler ve mesajlar çok basit tutulurken mutlaka güçlü bir lider imajı ön plana çıkartılır. Bunları en iyi yapabilen siyasi kadro seçimler ve referandumlarda kazanır, yapamayanlar da kaybeder ve sonrada suçu kendileri dışında herkese atarlar.
Sevgilerimle
Aydın Serdar Kuru
www.serdarkuru.com
https://www.facebook.com/
Yorumlar
Yorum Gönder