İRADENİN GÜCÜ
Sevgili Dostlar,
Bir aylık bir zihin dinlendirmesinden sonra biraz yazıp çizesim geldi gene. Türkiye'de çok fazla gürültü içinde yaşıyoruz. Bilen bilmeyen her konuda aptal aptal konuşuyor. Televizyonlar ve sosyal medya salaklık ve aptallık festivali gibi. Herkes sürekli ve her konuda sürekli konuşuyor ve paylaşım yapıyor. Eğer sürekli bu mecralara kendinizi kaptırırsanız ve "aman o ne demiş bakayım" "aman şu ne yorum yapmış inceleyeyim" falan derseniz bir süre sonra zeka seviyenizde ciddi düşüşler görmeye başlarsanız.
Zaten günlük hayatta ve iş hayatında kaçamayacağınız muhabbetlerin üzerinde bir de televizyon ve sosyal medyaya bakayım derseniz kısa süre sonra "aptallık mukavemet limitiniz" oldukça düşüyor. Yanlış anlaşılmasın sorunum aptallarla değil sorunum kendini akıllı sanan aptallarla. Buna birde kendini bilgili zanneden cahilleri eklediğiniz zaman ortalık iyice şenleniyor.
Peki bir ay boyunca ne yaptın derseniz.
Günlük rutinime döndüm. O da şudur.
İş ve aileyle alakalı her tür zorunlu eylemin dışında günde en azından iki saat You Tube üzerinden akıllı ve bilgili bir insanın sohbetini dinlerim. Genelde İngilizce tabi. Türkiyede şu aralar pek izleyip feyiz alacak birilerini bulamıyorum. Joe Roganın podcastini kaçırmam. Joe Rogan You Tube üzerinden yayın yapan ve son derece sıradışı ve başarılı insanları müthiş akıllı sorularla konuşturan sevdiğim bir adam. Esas mesleği komedyenlik ama aynı zamanda UFC denilen MMA dövüşlerinde de yıllardır televizyon yorumculuğu yapan çok sağlam bir Tekvandocudur. Kısacası çok zeki ve çok yönlü bir adam. Bu adamın sohbetlerini genelde izler oralardan yakaladığım sıradışı ve başarılı insanları da ayrıca takibe alırım.
Bunun dışında günde en azından yüz sayfa minimum kitap okurum. Vakit bulabilirsem bu iki yüz sayfaya çıkabilir. Şu aralar uzun zamandır yayınlanmasını beklediğim Robert Greene üstadın son kitabı "The Laws of Human Nature" kitabını Amerikadan getirttim ve onu okumaya çalışıyorum. Çalışıyorum dedim çünkü önceki beş kitabına göre bu kitap 600 sayfalık çok ciddi bir eser. Robert abim tam beş sene bu kitabın üstünde çalışmış ve aşırı çalışmaktan kısmi felç geçirmiş. Zaten izlediğim bir röportajında "bu kitap benim en iyi eserim şimdi ölsem gam yemem" dedi. Eh bunu duyunca hemen kitabı sipariş ettim. Tabii sağolsun dolar sayesinde bir kitaba neredeyse 160 lira vermek canımı sıktı ama yapacak bir şey yok.
Tabi okuma izleme dışında her gün en az bir saat spor yaparım. Ağırlık-Kondisyon ve Atemi çalışması diyebilirim. Bunu yapmak da şarttır çünkü çok fazla zihinsel yaşarsanız bedeninizin dengesi bozulur. Bu sebeple günde en az bir saat her ne olursa spor yapmanız şart ve bu minimumu. Çünkü artık hepimiz tüm gün boyunca bir taraflarımızın üstüne oturarak yaşıyoruz. Bu oturma meselesinde de bizim insanlarımız dünya rekoru kırar. Oturmayı sanat haline getirmişiz resmen. Tüm gün evde ve işte oturmaları yetmez. Boş zamanlarında da parkta ya da kafede otururlar. Hatta misafirliğe bile "oturmaya gidilir". Oturun oturun aferin.
Neyse bugünkü yazının konusuna gelelim yavaş yavaş, malum millet artık çok okuyamıyor hemencik sıkılıyorlar. İki tweet okuyup iki de beş dakikalık video izlediği zaman bilgilendiğini sanan arkadaşlara yazı okutmak zor artık. Neyse sıkılan çıkabilir ben kalanlara anlatırım sorun değil.
Evde okuduğum kitaplar dışında bir de otobüste metroda telefon üzerinden okuduğum kitaplar var.
(Yaa bak o elindeki telefon üzerinden kitap okunabiliyor, sadece whatsapp üzerinden gülücük göndermeye yaramıyormuş, değil mi kardeşim)
Bir çok elektronik kitap bulunan sanal kütüphanemden kitap seçip mümkün olduğunca yollardaki zamanımı değerlendirmeye çalışırım. Bunların büyük kısmı ciddi okumak gerekmeyen keçi boynuzlarıdır. Yani bir kaç ufak bilgi vermek için yazılan yüzlerce boş sayfa. Ama aralarda çok ilginç kitaplarda çıkıyor.
Geçen hafta, zamanında okurum diye indirdiğim David Goggins'in "You Can't Hurt Me" kitabını incelemeye başladım. Daha ilk paragraftan farklı bir şey olduğu belliydi. Kitap son derece mükemmel bir konuya ve sıradışı bir yazara sahip. Umarım birileri akıl eder de Türkçeye çevirirler.
Goggins bu kitabı kendi parasıyla bastırmasına ve hiç bir reklam falan yapmamasına rağmen iki ay içinde Amazon listelerinde iki numaraya kadar çıkmış.
Kitap ilgimi çekince oturdum David Gogginsin You Tube üzerinden verdiği sohbetleri de izledim. Adamı izleyip üstüne kitabını da okuyunca arkadaşın pozcu değil gerçekten de yazdıklarını ve söylediklerini yapmış çok ciddi bir insan olduğunu anladım. Piyasada o kadar "abartıcı artist" ve "düpedüz yalancı" tip var ki bunun gibi orjinal insanlar çöldeki vaha gibi kalıyor.
Şimdi size hikayesini anlatayım de kendiniz karar verin.
David Goggins 1975 senesinde Amerikada doğmuş. (Benimle yaşıt yani). Tüm çocukluğu tam bir cehennem gibi geçmiş. Babası alkolik,kadın satıcısı ve uyuşturucu taciri. Sabah akşam annesi ve iki çocuğunu dövüp ezmeyi de hobi haline getirmiş. Her tür kirli işi için kullandığı bir paten salonu var. Bu salonda karısı ve çocuklarını köle gibi çalıştırıp ardından da her gece türlü işkencelerden geçiriyor. David bu ortamda neredeyse her şeyden korkan, kekelemekten konuşamayan ve okulda başarısız bir çocuk haline dönüşüyor.
Daha sonra annesi bir şekilde küçük oğlu Davidi alıp baba evine kaçmayı başarıyor. Kadının hiç bir mesleği ve becerisi yok. Bu yeni gittikleri kasaba tam bir Güney kasabası. Ku Klux Klan denilen ırkçı örgütün merkezi olabilecek kadar ırkçı delilerle dolu ve şehirde yaşayan sadece on tane zenci ailesi var. Bu çocuk o kadar travmadan sonra bir de her gün kendisini tehdit edip okul defterlerine "seni öldüreceğiz pis zenci" yazan insanlarla beraber okumaya çalışıyor.
Bu dönemde annesi biraz daha düzgün bir adamla tanışıp evlenmek üzereyken bu adam da bir suç örgütü tarafından öldürülüyor. Annesi bu ikinci travmayı da geçirince iyice içine kapanıyor.
O sıralarda liseye giden Davidin durumu şu. Her gün kendisini tehdit eden ya da alay eden ırkçılarla dolu bir şehirde. Kendisiyle ilgilenmeyen bir anne. Diz boyu fakirlik. Korku içinde yaşanan bir hayat. Kekeme ve lisede olmasına rağmen doğru dürüst okuyup yazamayan bir çocuk.
David bu halden kurtulmasının tek yolunun asker olmak olduğunu düşünüyor. Kendi kendine çalışarak okuma yazmasını düzeltmekle kalmıyor Hava Kuvvetleri giriş sınavını kazanacak kadar da kendini geliştiriyor.
Olmak istediği şey Hava Kuvvetlerine bağlı paraşütçü kurtarma timlerine katılmak. Ancak eleme eğitimini başaramıyor. Bunun sebebi de sudan korkması. Paraşütle denize atlayıp yüzmesi gerektiği kendisine söylenince eğitimi yarıda bırakıyor.
Hayatının bundan sonraki dönemi tam bir kaos. Mesleği ve eğitimi olmadığı için bulabildiği tek iş böcek temizleyiciliği. Geceleri kamyonetiyle restoranlara gidiyor ve oradaki türlü hamam böcekleri ve fareleri avlıyor. Sıkıntıdan sürekli yediği için 150 kiloluk koca bir şişko haline dönüşüyor. Sağlığı bozuk ve kekemelik devam.
Bir gün gittiği bir restoranda hamam böceklerinin yuvasına ilaç sıkınca üzerine yüzlerce hamam böceği dökülüyor ve durumundan iğreniyor. İşi bırakıp evine duş almaya gidiyor. Tam o sırada televizyonda Amerikan Deniz Komandoları SEAL hakkında bir belgesel görüyor ve delice bir karar veriyor. SEAL komandosu olmayı kendisine hedef olarak koyuyor.
Tabi başvuru yaptığı zaman kendisine gülüyorlar. Seçmeler iki ay sonra ve iki ay içinde elli kilo vermesi lazım çünkü maksimum başvuru kilosu yüz kilo. Bunun yanı sıra da ciddi bir yazılı sınavı geçmesi gerekiyor. Goggins delice bir saplantıyla iki ay boyunca dehşet bir spor ve diyet yaparak elli kilo verdiği gibi sınav içinde yeterli puanı alacak kadar kendini eğitiyor.
Ancak burada bitmiyor.
Seal olmak için zorlu bir eğitim ve Cehennem Haftası denilen inanılmaz zor bir fiziksel eğitimi geçmesi lazım. Bu Cehennem haftası o kadar zor ki her başvuran iki yüz adaydan sadece yirmi tanesi bitirebiliyor. Goggins bu Cehennem haftasını iki kere bitiremiyor çünkü ağır eğitimden dizleri sakatlanıyor. Üstelik su korkusunu aşamadığı için yüzmelerde başarısız. Ama vazgeçmiyor. Son ve üçüncü hakkını kullanırken artık fiziksel olarak bitik durumda. Zatüree olduğu için nefes alamıyor ve farkedip kendisini elemesinler diye kan kusmasına rağmen durumunu gizliyor. Dizleri sakat ve üstüne ayaklarından bir tanesi kırık. Bu adam bu halde bu imtihanı bitirmeyi başarıyor.
Seal olduktan sonra durmuyor. Rangers ve Delta Force komando eğitimlerini de başarıyla bitiriyor. Bunlarda yetmezmiş gibi. Iron Man ismi verilen zorlu yarışlara katılıyor ve bir keresinde iki ayağının parmakları kırık şekilde 120 kilometrelik parkuru 19 saatte yürüyor. Bedeni o kadar zorlanıyor ki yarıştan sonra hastanelik oluyor.
Kitabın temel fikri şu.
İnsan zihni düşündüğümüzden çok daha kuvvetli. İrade ve hırs gibi faktörlerle insanın aşamayacağı engel yok gibi. Tüm insanların içinde aslında bu güç var ama kullanamıyorlar.
Goggins burada çok güzel bir örnek vermekte.
Arabalarda bir emniyet çipi vardır. Bu aktif olduğu zaman ne kadar gaza basarsanız basın belli bir hızın üstüne çıkmaz. Yani 250 km yapabilecek bir araba çipin engellemesi sayesinde yüz kilometreyi geçemez.
Goggins insanların zihinlerinde de bu tür bir engelleyici faktör olduğunu söylüyor. Belli bir limitiniz olduğunu ve bu limit üzerindeki şeyleri başaramayacağınızı söyleyen bir faktör bu. Eğe zihninizin bu oyunundan kendinizi kurtarabilirseniz yapamayacağınız şey yok.
Ancak bunu başarabilmek için kendinizi sürekli zorlamanız ve limitlerinizi sınamanız gerekiyor.
Kısacası rahata değil zorluğa gidin.
Şu an toplumdaki en büyük sorun insanların sürekli rahata yönelmesi ve kendilerini hiç bir şekilde zorlamak istememeleri.
Bahanelerde hep hazır.
Kendinizi zorlamadığınız müddetçe tüm hayatınız vasat bir şekilde geçecektir. Her tür başarı ve güzellik zorluluklara bağlıdır. Zihninizi zor şeyler yapa yapa nasırlandırmanız ve güçlendirmeniz lazımdır. Güçlü ve dirençli bir zihne sahip değilseniz hiç bir şey başaramaz ve her işinizi yarım bırakırsınız.
Yapılacaklar aslında nettir.
Kendinizi sürekli zorlayın. En basit şeylerde bile işin kolayına kaçmamayı öğrenin.
Her yere arabayla gitmeyin yürüyün, becerebiliyorsanız sabahları koşun. Şişmansanız boğazınıza hakim olup spor yapın. Bilginiz azsa kendinizi geliştirmek için disiplinli şekilde çalışın. Okullara kurslara yazılın. Buradaki sır her gün bir önceki günden daha fazlasını yapmaktır. Kitap okuyamıyorum diyorsanız günde beş sayfa okuyun. Sonraki hafta on sayfaya çıkarın. Her hafta veya her ay okuduğunuz sayfa sayısını arttırın. Bir takım şeyleri yapmadan gece yatağınıza girmeyin. Yapmanız gereken sporu veya okumanız gereken kitabı veya çözmeniz gereken soruyu çözmeden önce uykudan kendinizi uzak tutun.
Şikayet edip bahane aramaktan vazgeçin. Hiç kimse size yardım etmek veya işinizi kolaylaştırmak zorunda değil. Dünya Cennet olacak diye bir garantiyle de doğmadınız. mücalede edip çalışmadan hiç bir şeyde hak iddia edemezsiniz.
Kendiniz dışındaki şeyleri suçlamaktan da vazgeçin. Yok ailem şöyle, yok ülkem böyle, yok hükümet şunu yaptı veya aman ekonomik kriz var diyerek ağlamanız size bir şey kazandırmayacak. Durum ve şartlar ne olursa olsun kendinizi verirseniz, korkularınızın üstüne giderseniz ve kendinizi sürekli zorlarsanız aşamayacağınız bir engel yok.
Bunun en güzel örneklerinden bir taneside rezil bir aile, diz boyu fakirlik, iki adım atamayacak kadar şişmanlık ve kariyer olarak böcek öldürücüsünden başka bir şey olamayan siyahi bir adamın on sene içinde kendini tamamen değiştirmesidir diyebiliriz.
Google hazretlerine "David Goggins" yazın ve irade gücünün neler yapabileceğinin kanıtını görün.
Evet bugünkü yazı bu kadar.
Bugünkü diğer işlerle uğraşma vaktim geldi.
Herkese sevgiler ve selamlar.
Aydın Serdar Kuru
Yorumlar
Yorum Gönder